Perşembe, Eylül 26, 2013

Iran'dayim

Van'dan hareketle 190km sonra ulastigimiz Gurbulak Sinir Kapisinda tanistik Iranlilarla. Buralarda yasayanlar nufusun %15-20'sini olusturan Azeriler, kendi dilleri Azerice konusuyorlar ve cok kolay anlasiyoruz. Askeri, polisi, sivil memuru, hepsi yardimsever. Tabi en son yanlarindan ayrilirken "cay parasi" isteyebiliyorlar :)
Iranda para birimi Tumen ve Riyal olarak farkli farkli kullaniliyor. Alisana kadar;
1. Fotokopiciye 5000R verince (hesabima gore 3TL ediyordu) Turkiye'deki doviz burosundan aldigim Riyalde 10 kat kaziklandigimi zannettim, fakat degilmis :)
2. Benzinciye keyifle girip depoyu doldurdum, 350.000R yerine 3.500.000R tuttugunu zannedip once kucuk bir sok gecirdim, ardindan pompaciya parayi vermek istedigimde kabul etmedigini gorunce rahatladim :)
Soylerken bir sifiri eksik soyleyip Tumen, yazarken ise tamamini yazip Riyal diyorlar. Konu netlesmistir :)
Ve sinira yakin ilk sehir, Maku; iki sarp kayalik duvar arasinda kalmis ufak bir sehir. Ufak ufak birsuru dukkancik. Konaklamak icin 2 otelden birini secip yerlestik. Genelde halk yemegi evinde yediginden lokanta-restoran pek yok. Neyse ki cok canayakin bir ailenin islettigi bir yer bulup karnimizi doyurabildik.
Turkce konusup rahatca anlasabildigimiz ve yemek kulturleri bizden pek farkli olmadigi icin henuz kendimi cok da farkli bir yere gelmis gibi hissetmiyorum. Degisen sadece ulke adi, yazilar, para birimi... Sanirim yavas seyahat etmenin getirdigi birsey bu. Umarim Iran'dan Pakistan'a, oradan Hindistan'a girdigimizde de degisim ayak uydurabilecegimiz hizda olur.

Cumartesi, Eylül 21, 2013

Türkiye'de son günlerimiz.

Neredeyim: Akdamar Adası karşısı, Akdamar Camping, Gevaş, Van.


Adana'dan hareketle önce Kozan'a uğrayarak, ardından Gaziantep, Birecik Barajı ve Halfeti, son olarak da Şanlıurfa ziyaretleri ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinden ayrıldık. Devamında ilk kez geldiğim Diyarbakır'a, oradan Bitlis, Tatvan, Gevaş ve şimdilik son durak: Van.




Adana'da sıcaktan bunalıp, belki bu yüzden hakkını pek de veremeden 2 gün konaklayarak şehir merkezinden ayrıldık. Akılda kalanlar devasa Sabancı Merkez Camii, Ulu Camii, yanlış anlatımlar ve tabelalarıyla Arkeoloji Müzesi ve tabi ki kebaaaap :)













Kozan, Çukurova'ya hakim devasa tepesindeki kalesiyle ne kadar görülesiyse, merkezi bir o kadar sevimsiz. Kalede kimsecikler yoktu, kaçak şarap keyfi yapıp güneşi batırana kadar Çukurova'yı seyrettik. Aşağıdaki fotografta Kozan merkez görülüyor. Diğer yön uçsuz bucaksız Çukurova.

Gaziantep de Diyarbakır gibi daha önce görmediğim bir şehirdi. Merkezin dışındaki mahalleleri de, merkezi de beklentimin üzerinde modern, insanı sıcak, keyifli bir şehir. Bir de şehir müzesinin avlusunda bira içmeden şehirden ayrılmamak gerek :)

Halfeti yakınlarındaki baraj gölünün yükselmesiyle sular altında kalan Savaş Köyü.

Zeugma Antik Kentinde koruma altındaki 2 yapı:


Harran'da kimi çocuk turistlerden etkilenip Antalya'daki restoran çığırtkanlarına dönüşmüş, kimisi de hala mütevazi, çalışkan.

Fırat'ın suyunda pamuktan arta kalan vakitte balık tutan baba oğul.

ve Diyarbakır... Açıkçası Diyarbakır benim kafamdaki belirsizliklerin yıkılmasına sebep oldu. Tamam, şehir merkezi tabii ki bir Gaziantep gibi turiste alışık değil, oturduğunuz yerde -özellikle de yanınızda bir de bayan arkadaşınız varsa- fazla bakışa maruz kalıyorsunuz. Ama olsun, bunlar ufak detaylar. Yaşlılar genelde Kürtçe konuşuyorlar, gençlerde daha çok Türkçe hakim. En arka mahallelerine kadar girmedim ama en kaymak tabakanın olduğu mahallede de değildim. Ne Türk Bayrağı dışında bir bayrak, ne Abdullah Öcalan ile ilgili bir propaganda, afiş, hiçbirşey yok. Kısaca rahatsız olacak bir ortam yok. Olmadığı gibi çok farklı, alışkın olmadığımız kültürleri de uzun süre algınızı meşgul ediyor, sürekli etrafı inceleyerek etrafı dolanıyorsunuz.


Dengbej Evi dedikleri evde bölge sakinlerinin önde gelenleri eski aşkları, savaşları, tarihsel olayları türkü çığırır gibi anlatıyorlar. Biri susuyor, diğeri başlıyor, sanki tiyatro izler gibi yarım saat hiç anlamadığımız bir dilde okunan bu türkülere kilitlenip kalıyoruz.

Diyarbakır Ulu Camii
Diyarbakır'dan sonra Baykan-Bitlis arasındaki dağlık yol geçmişte yaşanan ve halen devam eden bölgedeki terörün izlerini yansıtan karakollar, gözetleme kuleleriyle dolu. Durup fotograflarını çekmeye açıkçası çekindim. Yapılmakta olan tünelli viyadüklü yaşasın başbakanımız heyleyley yolu ise böylesine güzel köprüleri ezmiş, saatte geçecek 10 kamyonun yolunu gözlüyor...



Bir de o yolda bir İskoç Amca tek başına pedal basıyordu ki, saygı duydum...


Van'da güzelce dinlenip, vakti geldi dediğimizde Gürbulak'tan İran'a geçmeyi planlıyoruz. Şimdilik 2-3 gün Van'dayız.

Perşembe, Eylül 12, 2013

Adanadayık :)

Neredeyim: Seyhan Baraj Gölü, Adana


Son bir haftadır Akdeniz sahillerindeydik. Datça'dan ayrılıp Çıralı'da 2 gün, devamında da sahilden Alanya'ya kadar ilerleyip, Torosları aşarak Ermenek'te bir akşam geçirdik.
Ermenek: Geçen sene Fatih ile yaptığımız Toros Turunda yemek molası için durduğumuzda tanıştığımız sevgili Oğuz Abi ve Handan Abla sağolsunlar bizi ilçenin en güzel yerinde, kendi çay bahçelerinde yine en güzel şekilde ağırladılar. Ayrıca teşekkürler.

Ermenek Hatırası
Ertesi gün hüzünlü bir ayrılık günü oldu. Son 8 gündür birlikte seyahat ettiğimiz Arzu ve Fatih ile yollarımız Mersin'in Mut ilçesinde ayrıldı. Onlar kuzeye, biz ise güneye çevirdik rotamızı. Fazla duygu yüklüydüm. O yüzden öyle fotoğraf çekme vs olayına giremeden ayrıldık.

Ermenek-Mut arası adını unuttuğumuz şelale :) 

Şimdi Adana'dayız. Dün akşam vardık, yarın tekrar yollara düşüyoruz. İlk hedefimiz Kozan. Sonrası yolda belli olur. Havalar bakalım serinleyecek mi, güneşte pek gezilecek havalar değil daha. Beklemedeyiz :)

Seyhan Baraj Gölü

Cumartesi, Eylül 07, 2013

Vitara ile ilk problem

Neredeyim: Ovabükü, Datça

Vitara ile ilk uzun sürüş günümüz Bursa'dan Gökova Körfezi, Boncuk Koyu'na oldu. Toplam 615 km'lik sürüşü tek depo ile yapabilmek ilk sevindirici durum. 
2 gün Boncuk Koyu'nda konaklayıp da devamında Datça için ayrıldığımızda benzinciden yakıt alalım dedik. 60L depoya 58L yakıt aldık, demek 9,5L/100km, eeeh böyle bir araç için fena değil :)
Fakat benzinciden ayrılmak için kontağı açtığımızda Vitara ilk süprizini yaptı :) Marşa bastım çalıştı, fakat hemen stop etti,  ikinci deneme aynı, üç, dört, aynı... Neyse ara gaz vererek D moduna alıp yola çıktık, 12km sonra Marmaris'e vardık. İlk ışıklarda durduk, motor da durdu. Tekrar çalıştır, öteki ışıklarda yine durduk, yine motor da durdu. Sanayi'yi sormak için bakkala yanaştık, yine durdu, neyse zor bela Sanayi'ye ulaştık ve bir elektrikçiye arabayı yanaştırdık. Usta hemen hava filtresinden çıkıp da hava kelebeğine bağlanan hortumu söküp kelebeğin etrafına baktı, hafif kirli. Hemen balata spreyiyle etrafını temizleyip hortumu geri taktı ve seslendi: "abi çalıştır" ...ve işlem tamam :)
Neyse, birşey daha öğrenmiş olduk, yolda kulağımıza küpe olur diyerek devam ediyoruz.

Çarşamba, Eylül 04, 2013

Deniz, dalga sesi, cırcır böcekleri, kocaman bir gökyüzü ve alabildiğine yıldızlar…

Asya Gezisi, Gün:1, Marmaris

Bugün çok güzel bir gün. Marmaris'in kuzeyinde Boncuk Kamping. Çok karışık duygular içindeyim. Bir yandan hayatın bu kadar basit olabildiği… Bir araba, bir çadır, biraz elbise, biraz yemek… bu kadar… Bir yandan geride bıraktığım sevdiklerim… Ve önümüzde kocaman bir dünya, ve kocaman hayallerimiz… 

Bugün söylenecekler pek fazla değil, daha çok merak içinde beklediğimiz ileriki günler var kafada. 




Dalga sesleri, cırcır böcekleri, Marmaris'ten iyi geceler...